ŞUÂLAR – Ed-Dâi, Fihrist (923-960)

923  Ed-Dâî 1Yıkılmış bir mezarım ki, yığılmıştır içinde Said’den yetmiş dokuz emvat [ölüler] 2 bâ-âsâm [günahlarla birlikte] âlâma. [elemler, acılar] Sekseninci olmuştur mezara bir mezar taş,
Beraber ağlıyor 3 hüsrân-ı İslâma. [İslâmın maruz kaldığı tehlikeler] Mezar taşımla pür-emvat [ölülerle dolu] enîndar [iniltili, inleyen] o mezarımla Revânım [yolculuk, gidiş] saha-i ukbâ-yı ferdâma. [yakın gelecekteki âhiret sahası] Yakînim […]

ŞUÂLAR – Yirmi Dokuzuncu Lem’adan İkinci Bab (914-922)

914 بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ 1 Yirmi Dokuzuncu Lem’adan [parıltı] İkinci Bab [bir kitabın bölümlerinden her biri] Bu İkinci Bab, [bir kitabın bölümlerinden her biri] “Elhamdü lillâh” hakkındadır.2  İkinci Bab [bir kitabın bölümlerinden her biri] ile tâbir edilen şu risalecikte “Elhamdü lillâh” cümlesini insanlara dedirten imanın sonsuz fayda ve nurlarından, yalnız dokuz tane beyan edilecektir. بِسْمِ اللهِ […]

ŞUÂLAR – Sekizinci Şuâ (885-913)

885 Sekizinci Şuâ [bir ışık kaynağından çıkan ışık telleri] Üçüncü bir keramet-i Aleviye BİR İFADE-İ MERAM Mâlum olsun ki, ben Risale-i Nur’un kıymetini ve ehemmiyetini beyan etmekle Kur’ân’ın hakikatlerini ve imanın rükünlerini [esas, şart] ilân etmek ve zaaf-ı imana düşenleri onlara davet etmek ve onların kuvvetlerini ve hakkaniyetlerini göstermek istiyorum. Yoksa, hâşâ, kendimi ve hiçbir […]

ŞUÂLAR – Birinci Şuâ (837-884)

837 Birinci Şuâ [bir ışık kaynağından çıkan ışık telleri] بِسْمِ اللهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ وَبِهِ نَسْتَعِينُ * 1 İki acîp suale karşı def’aten [âni, birden bire] hatıra gelen garip cevaptır. Birinci sual: Denildi ki: “Fâtiha [başlangıç] ve Yâsin ve hatm-i Kur’ânî [Kur’ân’ın tamamını okumak, hatim yapmak] gibi okunan virdler, [devamlı yapılan zikir] kudsî [her türlü kusur […]

ŞUÂLAR – On Beşinci Şuâ -2 (780-836)

780  Elhüccetü’z-Zehrâ’nın İkinci Makamı بِسْمِ اللهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ Fâtiha‘nın [başlangıç] âhirinde, ehl-i hidayet [doğru ve hak yolda olanlar] ve istikamet [doğru] ve ehl-i dalâlet [doğru ve hak yoldan sapan kimseler] ve tuğyânın muvazenesine [karşılaştırma/denge] işaret eden ve Risale-i Nur’un bütün muvazenelerinin [karşılaştırma/denge] menbaı [kaynak] olan âyetin bir hakikatını, Sûre-i Nur’dan اَللهُ نُورُ السَّمٰوَاتِ وَاْلاَرْضِ مَثَلُ […]

ŞUÂLAR – On Beşinci Şuâ -1 (733-779)

733 On Beşinci Şuâ [bir ışık kaynağından çıkan ışık telleri]  El-Hüccetü’z-Zehra İki makamdır Bu ders zâhiren küçük, hakikaten pek büyük ve çok kuvvetli ve çok geniş bir risaledir. Hem benim tefekkürî [düşünme ve ibret alma şeklinde] hayatımın, hem Nurun tahkikî hayat-ı mâneviyesinin [maddî olmayan hayat] ilmelyakîn-aynelyakîn [ilim yoluyla kesin bilgi sahibi olma] ittihadından [birleşme] çıkan […]

ŞUÂLAR – Beşinci Şuâ (708-732)

708 Beşinci Şuâ [bir ışık kaynağından çıkan ışık telleri] Otuz sene evvel yazılan matbu Muhakemat-ı Bediiyyede bahsedilen “Sedd-i Zülkarneyn” [Hz. Zülkarneyn (a.s.) tarafından yaptırılan set] ve Ye’cüc, Me’cüc ve sâir eşrat-ı kıyametten [kıyamet alâmetleri] yirmi mesele, o Muhakemat’a bir tetimme [ek] olarak on üç seneHaşiye evvel bir kısım müsveddesi yazılmış idi. Aziz bir dostumun hatırı […]

ŞUÂLAR – On Dördüncü Şuâ -5 (679-707)

679  Mustafa Sungur’un müdafaasıdır  Afyon Ağırceza Mahkemesine İddia makamı, benim de Nurcular cemiyetine dahil olup halkı hükûmet aleyhine teşvik ettiğim iddiasıyla cezalandırılmamı istiyor. Evvelâ: Nurcular cemiyeti diye bir cemiyet yoktur. Ve ben böyle bir cemiyete mensup değilim. Ben bin üç yüz elli seneden beri her asırda üç yüz elli milyon mensupları bulunan ve kâinatın medar-ı […]

ŞUÂLAR – On Dördüncü Şuâ -4 (597-678)

597  Gençlik Rehberinin küçük bir haşiyesi [dipnot] بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ * 1 Risale-i Nur’daki hakikî teselliye mahpuslar çok muhtaçtırlar. Hususan gençlik darbesini yiyip taze ve şirin ömrünü hapiste geçirenlerin, Nurlara ekmek kadar ihtiyaçları var. Evet, gençlik damarı akıldan ziyade hissiyatı dinler. His ve heves ise kördür, âkıbeti görmez. Bir dirhem hazır lezzeti, ileride bir batman [çok; […]

ŞUÂLAR – On Dördürcü Şuâ -3 (577-596)

577 On Altıncı Mektup بِسْمِ اللهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ اَلَّذِينَ قَالَ لَهُمُ النَّاسُ اِنَّ النَّاسَ قَدْ جَمَعُوا لَكُمْ فاَخْشَوْهُمْ فَزَادَهُمْ اِيمَانًا وَقَالوُا حَسْبُنَا اللهُ وَنِعْمَ الْوَكِيلُ * 1 Şu Mektup فَقُولاَ لَهُ قَوْلاً لَيِّنًا 2 sırrına mazhar [erişme, nail olma] olmuş, şiddetli yazılmamış. Çoklar tarafından sarihan [açık] ve mânen gelen bir suale cevaptır. Şu cevabı vermek […]