SİKKE-İ TASDİK-İ GAYBİ – Otuz Birinci Lem’adan (169-170)

169

Otuz Birinci Mektubun Otuz Birinci Lem’asınınotuz [parıltı] bir meselesinden bir meseledir

Bir tek cümle olan kısacık bu hadisin beş lem’a-i i’caziyesine [mu’cizelik parıltısı] dair bir nüktedir. [derin anlamlı söz] Buraya bir münasebetle girmiş. اِنَّ الْخِلاَفَةَ بَعْدِى ثَلاَثُونَ سَنَةً 1 hadis-i şerifin ihbar-ı gaybî [bilinmeyen âlemler hakkında haber verme] nev’inden tarihçe musaddak [doğrulanan] beş lem’a-i i’caziyesi [mu’cizelik parıltısı] vardır.

Birincisi: Hulefâ-yı Râşidînin [dört büyük halife; Hz. Ebûbekir, Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Ali] hilâfetleri ile Hazret-i Hasan Radıyallahü Anhın altı aylık hilâfetinin müddeti otuz sene olacağını ihbardır. Aynen çıkmış.

İkincisi: Otuz senelik halifeleri olan Hazret-i Ebu Bekir Radıyallahu Anh, Hazret-i Ömer Radıyallahu Anh, Hazret-i Osman Radıyallahu Anh ve Hazret-i Ali Radıyallahu Anh’ın ebcedî ve cifrî hesapları bin üç yüz yirmi altı eder ki, o tarihten sonra şerait-i hilafet daha takarrür etmedi. Hilâfet-i Âliye-i Osmaniye bitti.

Üçüncüsü: ثَلاَثُونَ kelimesi, cifir hesabı bin seksen yedi eder ki, tarihçe-i hilâfet-i Abbasiyenin inkıraziyle [dağılıp yok olma] hilâfet-i Osmaniyenin [Osmanlı halifeliği] takarrürüne kadar olan zaman-ı fetret [fetret dönemi, insanlara peygamber gönderilmeyen mânevî buhran zamanı] tayyedilse bin seksen küsur kalır. Eğer nâkıs [eksik] hilâfetler sayılsa ثَلاَثُونَ سَنَةً 2 ‘deki “sene” lâfzı ilâve olur. O halde bin iki yüz iki eder ki, Rumuzât-ı Semâniye-i Kur’âniye Risalelerinde hem اِنَّا فَتَحْنَا لَكَ 3 hem Fâtiha, [başlangıç] hem Sûre-i Nasr, hem Sûre-i Alâk gibi çok yerlerde aynen hilâfetle beraber Devlet-i İslâmiyenin [İslâm devleti] hem terakki, [ilerleme] hem galibiyet devresi olan bin iki yüz iki tarihini gösterir. Hem nâkıs [eksik] hilâfetle beraber bütün müddet-i hilâfet-i [halifelik süresi] İslâmiye bin iki yüz ikidir ki, tam tamına tevafukla haber verir.

170

وَاِنِ اسْتَقَامَتْ اُمَّتِى فَلَهَا يَوْمٌ وَاِلاَّ فَنِصْفُ يَوْمٍ 1 hadisinin mu’cizane ihbar-ı gaybîsini [bilinmeyen şeyler hakkında haber verme] izah eder. Yâni, bu hadîs, kıyametten değil, belki galibane hâkimiyet-i İslâmiyeden [İslâmiyetin hâkimiyeti] haber veren On Sekizinci Lem’ada [parıltı] ve başka yerde bu hadisin üç lem’a-i i’caziyesini [mu’cizelik parıltısı] beyan ettiğimden burada kısa kesiyoruz.

Dördüncüsü: اِنَّ الْخِلاَفَةَ بَعْدِى 2 ilâ âhir, [sonuna kadar] şeddeli [Arapça’da bir harfin üzerine konan ve o harfi iki kez okutan işaret] اِنَّ yüz bir, اَلْخِلاَفَة bin yüz kırk bir, بَعْدِى seksen altı eder. Yekûnu: [bütün, toplam] Arabîce bin üç yüz yirmi sekiz olur ve Rûmîce [Rûmî takvime [program] göre] bin üç yüz yirmi altıdır ki Hulefâ-yı Râşidînin [dört büyük halife; Hz. Ebûbekir, Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Ali] isimleri ikinci vecihte [yön] gösterdiği aynı tarihe ve hürriyetin üçüncü senesindeki inkıta-i [kesilme, sona erme] hilâfetin tarihine tam tamına tevafuku, elbette o lisanü’l-gayb [gayb âleminin dili, terminolojisi] olan zâtın lisanında tesadüfî olamaz; belki onu da görmüş, ona da işaret etmiş.

Beşincisi: اِنَّ الْخِلاَفَةَ şeddeli [Arapça’da bir harfin üzerine konan ve o harfi iki kez okutan işaret] nun bir nun sayılsa bin yüz doksan iki eder ki, aynen ثَلاَثُونَ سَنَةً cümlesinin gösterdiği gibi bin iki yüz iki tarihine on farkla tam tevafuk ederek tam ve nâkıs [eksik] bütün müddet-i hilâfeti [halifelik süresi] göstermesi ve yalnız “hilâfet” kelimesi bin yüz on bir edip tam hilâfetin müddetine tam tevafukla beraber o müddete işaret eder. ثَلاَثُونَ kelimesinin cifrî hesabı olan bin seksen yedi adedine, yirmi dört gibi cüz’i bir farkla muvafakat etmesi, elbette ve herhalde o Muhbir-i Gaybînin bir işaret-i gaybiyesidir [geleceğe veya bilinmeyen bir olaya işaret] ve bir nevi mu’cizat-ı gaybiyesinin bir lem’asıdır. [parıltı]

İşte bu kısacık hadisin câmiiyetine, [kapsayıcılık] sair cevâmiü’l-kelim olan hadisler kıyas edilsin. سُبْحَانَكَ لاَ عِلْمَ لَنَا اِلاَّ مَا عَلَّمْتَنَا اِنَّكَ اَنْتَ الْعَلِيمُ الْحَكِيمُ 3