İŞÂRÂTÜ’L-İ’CÂZ – Kur’ân Nedir, Tarifi Nasıldır? (26-29)

26

Kur’ân Nedir, Tarifi Nasıldır?

Kur’ân;

· Şu kitab-ı kebir-i kâinatın [büyük kâinat kitabı] bir tercüme-i ezeliyesi, [ezelî tercüme]

· ve âyât-ı tekviniyeyi [yaratılışa ait âyetler, deliller] okuyan mütenevvi [çeşit çeşit] dillerinin tercüman-ı ebedîsi, [ebedî tercüman]

· ve şu âlem-i gayb [gayb âlemi, görünmeyen âlem] ve şehadet kitabının müfessiri, [açıklayan, yorumlayan]

· ve zeminde ve gökte gizli esmâ-i İlâhiyenin [Allah’ın isimleri] mânevî hazinelerinin keşşâfı, [keşfeden, açan (Kur’ân’ın belâgat sırlarının perdesini aralayan ve mu’cizeliğini ispat eden Zemahşerî’nin belâgat ilmine dair “Keşşâf” isimli eserine telmih [ana fikri ispata veya güçlendirmeye yönelik herkes tarafından bilinen bir şeyle, bir hakikatle işarette bulunma] vardır)]

· ve sutûr-u hâdisâtın [Cenab-ı Hak tarafından kâinat kitabında satırlar gibi yazılan olaylar zinciri] altında muzmer [gizli, saklı] hakaikın [doğru gerçekler] miftahı, [anahtar]

· ve âlem-i şehadette [görünen alem] âlem-i gaybın [gayb âlemi, görünmeyen âlem] lisanı,

· ve şu âlem-i şehadet [görünen alem] perdesi arkasında olan ve âlem-i gayb [gayb âlemi, görünmeyen âlem] cihetinden gelen iltifâtât-ı ebediye-i Rahmâniye [Allah’ın sonsuz rahmetiyle kullarına ebediyen lütuf ve iyilikte bulunması] ve hitâbât-ı ezeliye-i Sübhaniyenin hazinesi,

· ve şu İslâmiyet âlem-i mânevîsinin [mânevî âlem, madde ötesi âlem] güneşi, temeli, hendesesi, [geometri]

· ve avâlim-i uhreviyenin [âhiret âlemleri] mukaddes haritası,

· ve zat ve sıfât ve esmâ [Allah’ın isimleri] ve şuûn-u İlâhiyenin [Allah’ın yüce sıfatlarının mahiyetlerinde bulunan ve onları tecelliye sevk eden Zâtına ait mukaddes özellikler] kavl-i şârihi, [açıklayıcı söz; kesin delil] tefsir-i vâzıhı, [açık tefsir] bürhan-ı kàtıı, [kesin delil] tercüman-ı sâtıı, [parlak, güçlü tercüman]

· ve şu âlem-i insaniyetin [insan âlemi] mürebbîsi [eğitici, terbiye edici] ve insaniyet-i kübra olan İslâmiyetin mâ ve ziyâsı,

· ve nev-i beşerin hikmet-i hakikiyesi, [felsefenin karşısında Kur’ân’ın koyduğu gerçek hikmet]

27

· ve insaniyeti saadete sevk eden hakikî mürşidi ve hâdîsi,

· ve insanlara

hem bir kitab-ı şeriat, [din ve hukuk kitabı]

hem bir kitab-ı dua, [dua kitabı]

hem bir kitab-ı hikmet, [hikmet kitabı]

hem bir kitab-ı ubudiyet,

hem bir kitab-ı emir ve dâvet, [emir ve hakikate çağrı kitabı]

hem bir kitab-ı zikir, [zikir kitabı]

hem bir kitab-ı fikir, [fikir kitabı]

· hem insanın bütün hâcât-ı mâneviyesine [mânevî ihtiyaçlar] merci olacak çok kitapları tazammun [içerme, içine alma] eden tek, câmi bir kitâb-ı mukaddes,

· hem bütün evliya ve sıddîkînin [çok doğru kimseler, sıddık olanlar, Allah yolunda sadakatte en ileri olanlar] ve urefa ve muhakkıkînin [gerçeği bulup araştıran İslam âlimleri] muhtelif meşreplerine [hareket tarzı, metod] ve ayrı ayrı mesleklerine, herbirindeki meşrebin [hareket tarzı, metod] mezâkına [zevk, anlayış] lâyık ve o meşrebi [hareket tarzı, metod] tenvir [aydınlatma] edecek ve herbir mesleğin mesâkına [sevk edilecek yer; hedef ve gayeye ulaştıran yollar] muvafık ve onu tasvir edecek birer risale ibraz eden mukaddes bir kütüphane hükmünde bir kitâb-ı semavîdir.

Kur’ân, Arş-ı Âzamdan, [Allah’ın büyüklük ve yüceliğinin ve herşeyi kuşatan sınırsız egemenliğinin tecelli ettiği yer] İsm-i Âzamdan, [Cenâb-ı Hakkın bin bir isminden en büyük ve mânâca diğer isimleri kuşatmış olanı] her ismin mertebe-i âzamından [en büyük mertebe] geldiği için, On İkinci Sözde beyan ve ispat edildiği gibi, Kur’ân, bütün âlemlerin Rabbi itibarıyla Allah’ın kelâmıdır.

· Hem bütün mevcudatın [var edilenler, varlıklar] İlâhı ünvanıyla Allah’ın fermanıdır.

· Hem bütün semavât ve arzın Hâlıkı namına bir hitaptır.

· Hem rububiyet-i mutlaka [Rablık, Allah’ın herbir varlığa yaratılış gayelerine ulaşmaları için muhtaç olduğu şeyleri vermesi, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulundurması] cihetinde bir mükâlemedir. [karşılıklı konuşma]

28

· Hem saltanat-ı âmme-i Sübhaniye hesabına bir hutbe-i ezeliyedir. [Allah’ın bütün varlıklara yönelik konuşması]

· Hem rahmet-i vâsia-i muhîta [Allah’ın herşeyi kuşatan geniş rahmeti] nokta-i nazarında [bakış açısı] bir defter-i iltifâtât-ı Rahmâniyedir. [sonsuz merhamet sahibi olan Allah’ın iltifatlarını içine alan defter]

· Hem ulûhiyetin [Cenab-ı Allah’ın ilâhlığı] azamet-i haşmeti [haşmetin büyüklüğü] haysiyetiyle, başlarında bazan şifre bulunan bir muhabere mecmuasıdır.

· Hem İsm-i Âzamın [Cenâb-ı Hakkın bin bir isminden en büyük ve mânâca diğer isimleri kuşatmış olanı] muhîtinden [her şeyi kuşatan] nüzul ile Arş-ı Âzamın [Allah’ın büyüklük ve yüceliğinin ve herşeyi kuşatan sınırsız egemenliğinin tecelli ettiği yer] bütün muhâtına [kapsama alanı] bakan ve teftiş eden hikmet-feşan bir kitab-ı mukaddestir. [her türlü kusur ve noksandan yüce kitap]

· Ve şu sırdandır ki, Kelâmullah [Allah kelâmı] ünvanı, kemâl-i liyakatle [tam anlamıyla layık oluş] Kur’ân’a verilmiş ve daima da veriliyor.

Kur’ân’dan sonra, sair enbiyanın [nebiler, peygamberler] kütüp [kitaplar] ve suhufları [bâzı peygamberlere gelen sahife halindeki Allah’ın emirleri] derecesi gelir. Sair nihayetsiz kelimât-ı İlâhiyenin [Allah’a ait kelimeler] ise, bir kısmı dahi, has bir itibarla, cüz’î [ferdî, küçük] bir ünvan ile, hususî bir tecellî ile, cüz’î [ferdî, küçük] bir isimle ve has bir rububiyetle [Allah’ın bütün varlık âlemini egemenliği, yaratıcılığı, idaresi ve terbiyesi] ve mahsus bir saltanatla ve hususî bir rahmetle zahir olan ilhamat [ilhamlar] suretinde bir mükâlemedir. [karşılıklı konuşma] Melek ve beşer ve hayvanatın ilhamları, külliyet ve hususiyet itibarıyla çok muhteliftir.

Kur’ân, asırları muhtelif bütün enbiyanın [nebiler, peygamberler] kitaplarını ve meşrepleri [hareket tarzı, metod] muhtelif bütün evliyanın risalelerini ve meslekleri muhtelif bütün asfiyanın [hem âlim hem velî olan büyük zâtlar] eserlerini icmalen [kısaca, özet olarak] tazammun [içerme, içine alma] eden ve cihât-ı sittesi [altı yön] parlak ve evham ve şübehatın [şüpheler, tereddütler] zulümatından musaffâ; [arınmış, safileşmiş] ve nokta-i istinadı, [dayanak noktası] bilyakîn [kesinlikle] vahy-i semavî ve kelâm-ı ezelî; [Allah’ın ezelî olan Kelâm sıfatı] ve

29

hedefi ve gayesi bilmüşahede [görerek ve gözlemleyerek] saadet-i ebediye; [ebedî saadet; sonsuz mutluluğun yaşanacağı Cennet hayatı] içi bilbedahe [açıkça] hâlis hidayet; üstü bizzarure [ister istemez, zorunlu olarak] envar-ı iman; altı biilmelyakîn [ilmî delillerle elde edilen kesinlik] delil ve burhan; [delil] sağı bittecrübe [deneme yoluyla] teslim-i kalb ve vicdan; [kalbin ve vicdanın teslim oluşu] solu biaynelyakîn [gözle görerek kesin bilgi edinme] teshir-i akıl ve iz’an; [kesin şekilde inanma] meyvesi bihakkalyakîn [bizzat yaşayarak kesin bilgi edinme] rahmet-i Rahmân [rahmeti sınırsız olan Allah’ın şefkat ve merhameti] ve dâr-ı cinân; [cennet yurdu] makamı ve revacı, [kıymet, değer] bi’l-hadsi’s-sadık makbul-ü melek ve ins ve cân [cinler] bir kitab-ı semavîdir.

Said Nursî